2 Ağustos 2009 Pazar

YARA ALMIŞ BİR ÖZLEM

http://www.serapersoy.com/yara-almis-bir-ozlem/

Yara Almış Bir Özlem

İnkar etmiyorum tahammül edilemeyecek kadar şımarmıştım o yıl güneş bencilliğini bırakıp yeryüzüne ısısını sunmaya başladığında. Nasıl anlamsız yarışmıştım çiçeklerle, nasıl utanmıştım çalarken renklerinden. Hayır, yazarlarını tanımadığım halde bir çırpıda okuduğum kitaplar hiç utandırmamıştı beni. Ne anladığım önemliydi, ne yaşadığım gibi.

Meltem esintili akşamlarda kritiğini yapmayı seviyordum arşivlenmiş hayatımın. Solda sıfırlı pragraf başlangıçlarımın ayrıntılarına inmek, ki bu gereksizken, bir sonuca bağlayamayacakken inatla nokta dışında tüm noktalama işaretlerini kullanarak devam etmek, uçsuz bucaksız virajlı yolları çağrıştırıyordu bana.

Bir varmış, bir yokmuşlarımdan doğan tebessümlerimle selam gönderdim hep o yıl Beydağları’nın asaletini yerle bir eden güneşine. Çok geçmeden alaycı bir kahkaha Beydağları’ndan mütevazi yaşantıma. Aklınca gülüyordu, güldükçe büyüyordu aklınca. Yıldızların kendisinden kat kat yükseklerde olduğunu unutarak!

Ona dair meraklarım olmadı hiç o yıl güneş bencilliğini bırakıp yeryüzüne ısısını sunmaya başladığında.Yılın modasına ilgisizliğim kadar ilgisizdim artık o şahane adama. Nerede, kiminle, nasıl, kimde, ne giydi.. Oysa senelerce beynimde ne geniş alan kaplamıştı bu soru cümleleri. Şu, avuçlarımla su vererek büyüttüğüm kırmızı gülün kokusunu yolluyorum şimdi soru işaretlerimi kurşunlayan (!) dostlarıma (!)..
Sessiz ve derinlerden konuşmak için loş ışıkları seçmiştim hep. Hep loş, hep kimsesiz zamanları....
Şehir soğudukça düşüyordum artık kendime. Güneşsiz, paltolu bir zamanı erteleyememek bozuyordu beni. Çok uzaklara fırlattığım düşlerimi özlemeye başlamıştım artık, umutlarımın yıkıldığı şehri özlediğim kadar.Yara almış bir özlemle!'' SERAP ERSOY (Ruhum Güneşten)

16-04-2009 / ANTALYA



Serap Ersoy - Yara Almış Bir Özlem


10 Haziran 2009 Çarşamba

24-01-2004


ZOR
Biraz pembe biraz siyah soluduğum hayat
Günbegün küstahlaşıyor
Eskimiş bir aşkın kıvılcımları titriyor içimde
Çukurlarım derinleşiyor
Adımlarımı durdurdum
Çizgileri takip etmek zor artık
Manası değişiyor hayatın.
24-01-2004
Serap Ersoy

28 Nisan 2009 Salı

Siyah Yalancı







SİYAH YALANCI
          Ve yeni bir sevda mühürleniyor
        Mayıs ın en ılık karanlığına ...

Ege'de bir düğün günü
Ege'de manalı bir telaş
Efeler hazırlıkta
Çökertmeyle çıkacaklar az sonra meydana
Kız anacağı ağlamaklı
Tılsımlı bir ışıltı gözlerinde
Gözleri bembeyaz gelinciğinde
İçleri parçalıyor ananın konuşan gözyaşları
Gelincik işte düğün günün,
Çeyiz sandığının göç günü bugün.
Baba, vaktiyle okuduğu delikanlı kitaplarının etkisinde hala
Satırlar geçit verse ağlayacak
Hey atmışlı delikanlı, utanma
Kan çanağı gözlerinle bağla kızının beline kırmızı kuşağı.

Ege'de bir telaş
Anlamlı bir koşuşturma
Meydanda davul zurna sesleri
Aynı şehirde göçüyor bir kadının dağ gibi bedeni
Belli ki çoktan el sallanmış eski zamanlara
Koskocaman bir hiç oluvermiş Seraplar

İşte Ege'yi sarsan efeler
Bakışlar sert,arslan gibi mert yürekler

Herkes allanmış pullanmış özene bezene
Keyifler hoş sohbetler yerinde
Çerezler,mezeler,devrilen şişeler
Halaylar halay halkalarında gelinlik çağındaki kızlar.

Yıldızlar öfkeli
Ben arka masalarda alışılmış giysilerimle tahta bir iskemlede
Şaşkın üzgün korkak..
Arkamda uçan balonlarla haşır neşir bir grup çocuk
Yaşlı ağacın sarkmış dalları arasında
Soğuk yüzümü saklamaya çalışıyorum sanki.

Öfkeli yıldızlar ışığında
Sazlar sustu nihayet
Diller kilitlendi biranda
Gönüllerden kopan alkışlar Siyah ve Beyaz'ın
Beyaz Siyah'ın kolunda güvende
Hadi tokmağını erkekçe vur davuluna
Mayıs kokan Ege inlesin.

Nasılsa çoktan el sallanmış eski zamanlara
Koskocaman bir hiç oluvermiş Seraplar.

Düşmanım da olsa tanıdık bir sima arıyor gözlerim köşe bucak
Şu kahreden tarihe bir şahit daha
Her beden her ruh her soluk kilometrelerce yabancı
Bir iklim tanıdık
Bir de şu mağrur şu siyah yalancı !
SERAP ERSOY



Dikensiz Gülün Ölümü


DİKENSİZ GÜLÜN ÖLÜMÜ
Gitmeli şimdi
Şuracıkta bırakmalı sevdayı
Ağlamalı içli içli
Şekeri elinden alınmış bir çocuk olmalı bugün biraz.
Bir parantez açmalı ama önce
Dikensiz gülün ölümünü mırıldanmalı
Hikayesini anlatmalı yatalak çiçeklere.
Yaşanmış her rengin güzelliğiyle
Tekrar tekrar geçmeli çirkinliklerin üstünden
Ve bakmalı tekrar tekrar aynı pencereden
Çok uzaklarda kalmış ilkbaharıma
Kokusu aynıdır belki hala
Belki çoktan dost olmuştur ürküten kışlarla
Belki o da dikensiz gül gibi uzanmıştır boylu boyunca
Çekmiştir toprağı şu günlerde üstüne örtü niyetine ..
Neyse..

Üç noktalı yaşamlaraydı sevdam
Hep yarım yamalak tattıklarıma
Bugünle bitenlere değil
Arkası hep yarınlara
Şöyle uzun uzun anlatsam da
Bahar akşamlarının ılık esintisi sokuluverse ruhuma.

Ama..
Simsiyahlarım da var benim
Hiç bir mevsimle rengini değiştiremediğim örneğin
Çivilenmiş acılarım
İlaca düşman ağrılarım..
Bir çırpıda geçmeli o günleri
Geçmeli ihanete dost sevgiliyi
Yıldırım hızıyla hatta
Çiçeklerim hasta,çiçeklerim yatalak
Derdimden kahrolurlar sonra..

Uzaklara çok uzaklara düşler fırlatmalı şimdi
İçimdekini sevdaların gömüldüğü derinlere..
Çıldırmışcasına gülmeli sonra
Belki bir çeyrek zaman kalmıştır gülüşlerimin de sırılsıklam olmasına
Öyle ya belki de bir çeyrek zaman
O zaman güneşten karmalı ruhun hamurunu
Böyle kırmalı bu defa uzun boylu acıların onurunu..

Hazır zevki sefadayken ihanete dost
Sövmeli suratına
Ruhuna sövmeli
Bir tokat atmalı
Umursamazlığına bir tekme
Ve çıkmalı nihayet
Pembelerle sevmediğim dünyaya.
Serap Ersoy

20 Ocak 2009 Salı

IŞIĞA KOŞUYORUM

IŞIĞA KOŞUYORUM

''Burası çok karanlık. Zemherinin ayazı umrumda değil. Üstelik paltoma uzanacak kadar vaktim de yok. Siyah paltom sende kalsın. Ben ışığa koşuyorum...''

Serap Ersoy (Ruhum Güneşten)

2009/Antalya